Karar yazarı Elif Çakır, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın Hatay’da “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre hizmet gelmez” ve Ordu’da, “Açık konuşuyorum, Akkuş, Çaybaşı, Gölköy, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz ve Ulubey’e doğalgazı nasıl getirecek? Biz varsak doğal gaz var. Biz yoksak doğal gaz yok” ifadelerine işaret ederek, “Geçmişte korku, tehdit siyasetini açıkça reddeden, belediyeleri şu partili, bu partili diye birbirinden ayırmamakla, oy veren, oy vermeyen vatandaşa hizmette eşit, adil davranmakla övünen Erdoğan şimdi “milli iradeyi” açıkça tehdit ediyor. Oy vermezseniz hizmet vermem diyor.” dedi.
Deniz Zeyrek’in köşe yazısında , Erdoğan’ın korku ve tehdit dilini bilerek kullandığını iddia edilmesine değinen Çakır, ” Sözcü Gazetesi’nden Deniz Zeyrek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hatay ve Ordu’da kullandığı korku, tehdit siyaseti diliyle ilgili olarak AK Partideki kaynaklarıyla konuştuğunu ve Erdoğan’ın bu söylemi bilinçli olarak kullandığını yazdı. Zeyrek “Vaat kalmadı, tehdit verelim” başlıklı yazısında “Hemen AK Parti’deki kaynaklarıma sordum: ‘Bunlar gaf olamaz. Tesadüf hiç olamaz. O halde bilinçli mi yapıyorsunuz?’ Tahmin edin ne cevap aldım: ‘Evet bilinçli yapılıyor. Neden olduğunu merak ettiyseniz hemen paylaşayım: 31 Mart seçimleri öncesinde AK Parti kurmaylarınca yapılan kamuoyu araştırmalarında yerel seçimlerde, özellikle de küçük il ve ilçelerde bu yöntemin sonuç getirdiği görülmüş.” ifadelerini kullandı.
Çakır’ın “İktidarın tehdit söylemi” başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü şu şekilde:
“Erdoğan seçmene açık açık “ortada gizli saklı bir durum yok” mesajı veriyor. Bu yöntem AK Parti’ye seçim kazandırır mı? Bunun sonuçlarını 31 Mart gecesi hep birlikte göreceğiz elbette. Ancak peşin peşin seçmen korku, tehdit dilini sevmez demekten kaçınmak lazım. Bir de iktidarın 14-28 Mayıs seçimlerinde de seçmenin üzerine korku saldığını ve korku siyasetinin seçimleri kazanmasında önemli bir etken olduğunu hatırlayalım. Devletin bütün musluklarını AK Parti Genel Başkanı olarak mı açtı, Cumhurbaşkanı olarak mı?
Erdoğan’ın seçim ekonomisi için kullandığı bütün kaynaklar bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergilerinden oluşuyor. Normal bir ülkede yaşamış olsaydık bu kaynakları partisine seçim kazandırmak için kullanabilir miydi? Çünkü bu kaynakların kullanılması hukuki olarak da etik olarak da yanlıştır.
Modern devletin vatandaşlık ilkelerine aykırıdır.
Ama görüyorsunuz değil mi artık kamu kaynaklarının yerel seçimlerde kullanılmasını kimse yadırgamıyor neredeyse! Devam edelim… 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecini hatırlayın, iktidarın ortaya koyduğu akıllara durgunluk veren, akıl saçması dediğimiz şeyler toplumda karşılık bulmadı mı?”